24 Saat Güncel Haber Arama Motoru | Haber Scripti | Haber Yazılımı | Hosting
2025-09-12 09:57:28

Günün Ekonomi Yorumu

Doç Dr. Yasin Kalafatoğlu

12 Eylül 2025, 09:57

Türkiye ekonomisi, küresel dalgalanmaların en yoğun hissedildiği dönemlerinden birini yaşıyor. Dış dünyadan gelen baskılarla içerideki kırılganlıkların birleşmesi, ülkenin ekonomik manzarasını giderek daha karmaşık hale getiriyor. ABD Merkez Bankası’nın faiz kararlarındaki belirsizlik, Avrupa’daki enerji krizleri ve Çin ekonomisinin yavaşlaması, tüm gelişen piyasaları olduğu gibi Türkiye’yi de doğrudan etkiliyor. Bu dış faktörler, Türkiye’nin dış ticaret kanallarını zorladığı gibi, içeride döviz talebini artırıyor, fiyat istikrarını bozuyor ve yatırımcı güvenini zayıflatıyor.

Kapalıçarşı’da dün akşam doların 41,24 TL’den, euronun ise 48,37 TL’den kapanması; resmi kur ile serbest piyasa arasındaki farkın giderek açıldığını gösteriyor. Bu makas yalnızca ekonomik bir gösterge değil, aynı zamanda toplumdaki güvensizlik duygusunun da aynası. Vatandaş dövize yöneldikçe sanayicinin maliyeti artıyor, ihracatçının rekabet gücü düşüyor. Aynı zamanda, orta ve küçük ölçekli işletmeler döviz oynaklığından dolayı planlama yapmakta zorlanıyor.

Altın fiyatları da bu güvensizliğin bir diğer göstergesi. Gram altın 4.758 TL’ye yükselirken, ons altın 3.587 dolar seviyesinde. Türkiye’de altın her zaman kriz barometresi işlevi görmüştür; halkın altına yönelmesi belirsizliğin ne kadar yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Bu tabloyu yalnızca fiyat artışı olarak görmek yanıltıcı olur; aslında altına olan talep, halkın geleceğe dair kaygılarının bir yansıması.

Borsa tarafında da karışık bir tablo var. BIST 100 endeksi 10.729 puana gerileyerek %0,92 değer kaybetti. Bankacılık hisseleri üzerindeki satış baskısı devam ederken, sanayi hisselerinde kısmi toparlanmalar gözlendi. Yabancı yatırımcılar seçici davranıyor; yerli yatırımcılar ise temkinli hareket ediyor. Bu durum, kalıcı bir yükseliş trendinin yakın vadede beklenmemesi gerektiğini gösteriyor. Bankalarda artan kredi talebi, yüksek faizler ve KGF kredilerinin sınırlı imkanları, finansal piyasalardaki sıkışıklığı artırıyor.

Enerji piyasaları da Türkiye ekonomisinin en kritik gündem maddelerinden biri. Enerji Bakanı’nın Soma Termik Santrali’nin yeniden devreye alınacağını açıklaması, fosil yakıtlarla yeşil dönüşüm arasındaki dengeyi yeniden tartışmaya açtı. Kasım–aralık aylarında yapılacak 1.150 MW rüzgâr ve 850 MW güneş enerjisi ihaleleri ise yenilenebilir enerji vizyonunun devam ettiğini gösteriyor. Fakat artan enerji maliyetleri hem sanayicinin üretim maliyetlerini yükseltiyor hem de vatandaşın faturalarını ağırlaştırıyor. Akaryakıttaki ve doğal gazdaki zamlar doğrudan enflasyona yansıyor.

Tarım tarafında üretim artışı yaşansa da gıda fiyatlarındaki yükseliş halkın en çok şikâyet ettiği konuların başında geliyor. Sanayide kişi başına üretimin %7,9 artması olumlu bir gelişme olsa da kuru kayısı ihracatında yaşanan sert düşüş tarımın kırılgan yapısını gözler önüne seriyor. Türkiye’nin un ihracatındaki liderliği sürse de içeride vatandaşın mutfak masrafı her geçen gün artıyor. Market fiyatlarındaki sürekli yükseliş, halkın satın alma gücünü aşındırıyor.

Sosyal yansımalar da ekonominin nabzını tutan en önemli göstergelerden biri. TÜFE’nin resmi olarak %58 seviyesinde açıklanmasına rağmen, bağımsız araştırmalar çok daha yüksek oranları işaret ediyor. Halkın hissettiği enflasyon ile açıklanan enflasyon arasındaki fark, güven sorununun derinleşmesine yol açıyor. Kira fiyatlarındaki hızlı yükseliş, işten çıkarmalar, esnafın yüksek maliyetler altında ezilmesi, toplumsal refahı tehdit ediyor. Hükümetin 7,1 milyar TL tutarındaki sosyal yardımı kısa vadeli bir nefes aldırsa da, kalıcı çözüm olmaktan uzak görünüyor.

Jeopolitik gelişmeler de ekonominin gidişatını belirleyen unsurlar arasında. Ortadoğu’daki savaşlar ve özellikle İsrail merkezli gerilimler, Türkiye’nin enerji maliyetlerini ve dış ticaret dengelerini doğrudan etkiliyor. Dünya basını Türkiye’yi hâlâ enflasyonda zirvede gösteriyor. Uluslararası kuruluşların raporları da Türkiye’nin fiyat istikrarında ciddi sorunlar yaşadığını vurguluyor. Bu tablo, siyasi belirsizliklerle birleştiğinde yabancı yatırımcıların ilgisini azaltıyor.

Bütün bu gelişmeler ışığında Türkiye ekonomisinin üç ana sınavla karşı karşıya olduğu açık: Enflasyonla mücadele, yapısal dönüşüm ve toplumsal denge. Orta Vadeli Program’da enflasyonun 2026’da %16’ya, 2027’de tek haneye inmesi hedefleniyor. Büyüme beklentisi 2025 için %3,3, sonraki yıllar için daha yüksek. Ancak bu hedeflerin tutturulması, yalnızca paket açıklamakla değil, uygulamada kararlılık göstermekle mümkün.

Sonuç olarak, Türkiye ekonomisi bugün kritik bir yol ayrımında. Dövizdeki makasın kapanıp kapanmayacağı, borsadaki kırılganlığın kalıcı bir yükselişe dönüşüp dönüşmeyeceği, tarım ve enerji fiyatlarının kontrol altına alınıp alınamayacağı, doğrudan halkın günlük hayatına yansıyacak. Güvenin yeniden tesis edilmesi, hem içeride hem dışarıda yatırımcıların Türkiye’ye bakışını değiştirecek. Aksi takdirde, dalgalanmalar ekonominin gündemini uzun süre belirlemeye devam edecek.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.