UIC Başkanı Azizoğlu: “FETÖ’nün içte ulusalcıların, dışta emperyalizmin emrinde bir örgüt olduğu tescillenmiştir”

Uıc Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, “fetö'nün İçte Ulusalcıların, Dışta Emperyalizmin Emrinde Bir Örgüt Olduğu Tescillenmiştir” Dedi.

banner279
25 Temmuz 2016 Pazartesi 13:02
UIC Başkanı Azizoğlu: “FETÖ’nün içte ulusalcıların, dışta emperyalizmin emrinde bir örgüt olduğu tescillenmiştir”
Uluslararası Üniversiteler Konseyi (UIC) Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, “FETÖ’nün içte ulusalcıların, dışta emperyalizmin emrinde bir örgüt olduğu tescillenmiştir” dedi.
Darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığı önünde başından vurularak yaralanan UIC Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, "DAEŞ terör örgütünün her an tehdidi altındayız. Etnik yapıyla hiçbir ilişkisi olmayan PKK terör örgütüyle 40 yıldır mücadele ediyoruz, onun tehdidi altındayız. Kendi askerimizin kurşunuyla yaralanmamız ve kanımızın akmış olması bizim için en büyük acı oldu" dedi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en karanlık ve en büyük ihaneti 15 Temmuz’da yaşadığını belirten Azizoğlu, darbe teşebbüsünün gerçekleştiği akşam evinde televizyonda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın "sokağa çıkın" çağrısını duyduğunu söyledi. Erdoğan’ın cep telefonundan halka seslendiğini görünce işin vahametini anladığını kaydeden Azizoğlu, bunun üzerine arabasıyla Genelkurmay Karargahı’nın önüne gittiğini, orada bulunan 40 civarında vatandaşla ilk darbecilere karşı duruş başlattıklarını anlattı. Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve onun emir komutasına giren 56 askerin, terörist darbeci general ve subayların ülkemize ve yüce milletimize alçak ve hain saldırılarını yine küresel güç olan patronlarının emir ve direktifleri ile harekete geçtiklerini ifade eden Azizoğlu, “15 Temmuz 2016 günü hayata geçirmeye çalıştılar. Küresel güç ve özellikle İslam coğrafyasını sömürgesi gibi gören ve uygulayan sözde müttefikimiz ve darbeciler stratejik tüm planlarını mutlaka her türlü detaylandırmışlardı. Hesaplayamadıkları tek detay çok başarılı oldukları diğer darbe ya da askeri muhtıralardaki gibi şapkasını alıp giden liderler yerine Anadolu’nun gördüğü en cesur ve imanlı liderlerinden olan halk iradesi ile seçilmiş Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan ve tüm dünyada takdir gören, kahramanlık destanı yazan ‘artık yeter’ diyen, canını bizim olan uçak, tank, helikopter ve silahları bize karşı kullanan alçak, satılmış vatan hainlerine karşı siper eden yüce, asil ve kahraman Anadolu halkı olmuştur” dedi.
Genelkurmay kavşağına gittiğinde halkın ve polisin şaşkın halde beklediğini kaydeden Azizoğlu, daha sonra halkın tekbir getirerek Genelkurmay’ın önüne gittiğini, tankların da bu sırada geldiğini ve halkın üzerine sürüldüğünü belirterek, “Türk toplumunun bundan önce ‘peygamber ocağı’ olarak bilinen Silahlı Kuvvetleri’ne karşı asla direniş göstermemiştir. Kimse askerin tankla halkın üzerine yürüyeceğini ve silah doğrultacağını düşünmemiştir. Darbe yapılan gece ülke, millet ve din düşmanı karanlık yapıya karşı millet çoğunluğu ile birlikte geçmişin karanlığına ülkenin gömülmemesi için Genelkurmay Karargahı’nda mücadele ettim. Genelkurmay Karargahı önündeki tanklara karşı mücadele etmeye gittiğimde bu insanların tüm insani değerlerden, vicdan ve imandan yoksun olduklarına şahit oldum. Yaklaşık 100 kişi ile başladığımız grup, daha sonra binleri buldu. Ben ve diğer yurttaşlarımız sadece tekbir getirip insani ve demokratik reaksiyonumuzu göstermemize rağmen 30-35 yaşlarında elinde uzun namlulu silah taşıyan tankın üstünde bir subayın talimatı ile 3 tankın en önünde olanı hızla üzerimize gelmeye başladı. Havaya ve sağımıza solumuza ateş etmesine rağmen hiçbirimiz geri adım atmadık ve yolu açmadık. Hiçbir insani değere sahip olmayan bu sözde subay ve arkasındaki tank ve diğerleri tanklarıyla araçlarımızın üzerinden geçti. Yine halkın geri adım atmadığını gördüklerinde tankları Genelkurmay’ın duvarlarını yıkarak içeri aldılar ve namluları bizim üzerimize çevirdiler. Çağırdıkları helikopter ile havadan üzerimize ateş açmaya başladılar. Birçok vatandaşımızın yaralanmasına ya da şehit olmasına vesile oldular. Doğal olarak halk alt geçide, karargahın görünmeyeceği noktalara çekildi. Yaklaşık 100 kişilik grup ölsek dahi bulunduğumuz yerden ayrılmayacağımıza yemin ederek Genelkurmay Karargahı ile Deniz Kuvvetleri arasında bulunan üst geçidin bulunduğu yerde açık alanda eylem, protesto ve darbeye karşı duruşumuzu sürdürmeye devam ettik. Karargahtan sürekli ve durmaksızın ateş etmeye devam ettiler. Oradan ayrılmamız için bilinçli yapılan ateş sonucu içimizde sürekli vurulanlar oldu. Bu arkadaşlarımızı ambulanslar, motosiklet ve özel araçlarla hastanelere sevk ederken aslında göğsünden vurulan 4 arkadaşımızın şehit olduğunun hepimiz farkındaydık. Buna rağmen grubumuzdan ayrılan hiç kimse olmadı. Bacaklarından, karın bölgelerinden vurulan arkadaşlarımızı bulduğumuz araçlarla sevk ederken bulunduğumuz yeri terk etmiyorduk. Yoğun ateş altında ben vuruldum. Arkadaşlar dediğimi hatırlıyorum. Hedef olmamak için cep telefonlarının ışığını kullanmıyorduk. Cep telefonu ile orada bulunan kardeşlerim yüzüme çevirdiklerinde ‘çok kan kaybediyorsunuz, yere yatmanız gerek hocam’ dediler. Başım hedef gözetilerek yapılan atışta başımdan vurulmuştum. Fakat alçak, onursuz, şahsiyetsiz bir insanın beni öldürmek için gönderdiği kurşun bana onur ve şeref olmuştu. Çünkü kurşun beni öldürmemiş, tam aksine bu din ve vatan düşmanlarına karşı ‘gazi’ yapmıştı. Orada bulunan kardeşlerimin ve benim başımda yaptığımız yoklamada kurşunun yumuşak dokuyu parçalayarak geçtiğini, kafatasına hiçbir zarar vermediğini ve yoğun kanamanın bundan kaynaklandığını anlamıştık. Tekrar hedef olmamak için yere yatırdılar. Dinsiz ve milliyetsizlerin yoğun ateşi altında ambulansa gidecek kadar bir araç bulmaya çalıştılar. ‘Yaralı var’ haykırışlarına bir kardeşimiz aracı ile gelip yanaştı. Beni araca taşıdıklarında bir başka kardeşimizi yine keskin nişancı ile bacağından vurdular. Maaşlarını bizden alan, bizim verdiğimiz yüksek toplumsal statü, mevki ve bize ait olan silahlar ile bizi öldürüyorlardı. Uçaklar ile yanımızda parlamento binasını bombalıyorlar, üstümüze helikopterden ateş açılıyor ve bizim savaş uçaklarımız üzerimizden alçak uçuşlar yapıyorlar. Bu vatan, din, millet ve insanlık düşmanı canavarlar hepimizin beyninde, kalbinde bu vahşilikleriyle yaşayacaklardır. Dünyaya demokrasi ve birliktelik dersi verdiğimiz bu gece bir asra yaklaşan cumhuriyetin gerçek sahiplerinin ve gerçek kurucularının kesin tespitidir” dedi.
Irak’ta İslam’la hiçbir bağı olmayan DAEŞ teröründen kaçan 15 bin öğrenciyi yeniden eğitim hayatına kazandırdıklarını anımsatan Azizoğlu, "DAEŞ terör örgütünün her an tehdidi altındayım. Etnik yapıyla hiçbir ilişkisi olmayan PKK terör örgütüyle 30 yıldır mücadele ediyorum, onun tehdidi altındayım. (Sözde) askerimizin kurşunuyla yaralanmam, kanımın akmış olması bu dünyada benim için en büyük acı, en büyük ızdırap oldu" diye konuştu.
FETÖ’nün bu kadar güçlü ve etkin yapılanmasının tek sorumlusunun Türkiye’de sözde çağdaş geçinen kesimin çok uzun yıllar Müslüman ve muhafazakar topluma uyguladığı yasaklar ve zulümlerin sonucunda sinsice bulduğu boşlukları değerlendirmesi sonrası olduğunu kaydeden Azizoğlu, “Bu yapı okullarla ve dershanelerle çaresiz ancak devletine, vatanına ve milletine bağlı muhafazakar kesime hizmet kisvesi altında yapılanarak devletin kılcal damarlarına kadar yapılanmıştır. Muhafazakar ve Türkçü görünerek devletin içinde ağ kurulmuştur” dedi.
FETÖ’nün küresel olarak tüm dünyada eğitim kurumları aracılığıyla bir yapı kurduğunu kaydeden Azizoğlu, "Yerel akıl olarak bir müezzinin yaptığı örgütlenme, yerel aklın geliştirdiği bu yapılanma küresel bir üst akıl, küresel bir güç olmadan bu yapı bu kadar güçlü olamazdı. Bize bu küresel üst akıl 15 Temmuz’u yaşattı. 15 Temmuz’un bir de üst aklı var. Yerel akıl olarak Fethullah Gülen denilen zattı teşhis edebiliriz. Teşhis etmemiz gereken onun üst aklı kim? Küresel yapılanmasını sağlayan kim? En mahrem alanlarımıza kadar, Silahlı Kuvvetlerimize, yargımıza kadar riayet etmiş bu eli kanlı terör örgütünün üst aklına da toplumun dikkatini çekmek istiyorum" dedi.
Azizoğlu, şunları söyledi:
“Darbe girişimi öncesi İsrail ve Rusya ilişkilerinin normalleşme aşmasına gelindi. Barış müzakereleri yapılmış, sorunlar çözülmüşken ve Türkiye’nin de bulunduğu coğrafyamıza tekrar yüksek oranda bir barış umudu doğmuşken neden darbe teşebbüsü oluştu? Çünkü, Rusya savaş uçağını düşürenlerinde yine bu terör örgütü mensupları olduğu söylenmekteydi. İşte bu üst akıl dediğime yönümüzün çevirmemizin gerekçelerinden biri de budur. Türkiye üzerinde oynanan bu yoğun küresel oyunlar da tuzaklar da sadece bir müezzinin örgütlediği yapının yapabileceği işler değildir."

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner287