İnsan, yüce Yaradan’ın çok büyük bir mucizesidir. Bu kadar mükemmel, kusursuz bir yapı olamaz. İnsan aklı, hafızası, beyni ve hayalleri bu mucizeyi anlayabilme, kavrayabilme kapasitesinden mahrumdur.
Bu konularda fikir yürütmek için doktor olmaya gerek yok. Alah’ın vermiş olduğu emanete sahip çıkan herkes, bu konuda bilgi ve fikir sahibi olabilir. Arabamızı tanıdığımız kadar, vucudumuzu da tanıyabilirsek, vücudumuz hakkında çok şey öğrenebiliriz. Öğrendikçe de bu yapıya daha çok hayran kalırız.
Vucudumuzda, bilgimiz dışında kurulu ve çalışır halde onlarca fabrika ve bu fabrikalar içinde de onlarca farklı fabrikalar var. Karaciğer, akciğer, kalp, böbrek, sindirim sistemi bu fabrikalardan birkaçıdır. Hiç durmaksızın, her saat, her dakika, her saniye ve hatta her salise çalışırlar. Üretirler, arıtırlar, beslerler, lojiktik destek sağlarlar. Vücudu, her türlü tehlikeye karşı korurlar. Daha bilmediğimiz neler neler yaparlar. Bütün bu muhteşem işler, farkındalığımız ve bilgimiz dışında gelişir.
Dünyadaki tüm fabrikaları bir araya getirseniz, vücuttaki en küçük fabrikanın becerisine, kapasitesine, yüksek teknoloji ve sistemine asla ulaşamaz. Yaradanın bu müthiş mucizesini tanıdıkça inancım, hayranlığım ve sorumluluklarım artıyor. Bu yapıya nasıl bir katkı sunabilirim, diye düşünüyorum. Sonra diyorum ki, kardeşim bu yapıya zarar verme yeter. Yapacağın katkı sende kalsın. Sorumluluklarını bilmen yeter. Nedir senin sorumlulukların? Vucudumuzun biyolojik yapısının çalışma sistemine senin müdehale etme şansın yok. Ancak, bu mucize emaneti yaradanın istemleri çerçevesinde sahiplenmelisin. En önemli sorumluluğun iyi bir insan olma bilincine ulaşmandır.
O zaman buyrun, sizi şöyle alalım. Vucut yapımızın biyolojik bölümünü kısmen de olsa tanıma fırsatı bulduk. Gelelim esas meseleye. Esas mesele ruhsal durumumuzdur. Oda ne demek? Yaradanın bu çok önemli mucizesine layık olmak için çok ciddi çalışmalar yapmak zorundayız. Bunlardan birisi ve en önemlisi nefse karşı cihat ilan etmektir. İkincisi bu cihat sonunda fethetme şerefine ulaşmaktır. Yani hayatımızı proğramlarken vücuttaki fabrikaları kuran, çalışmasını sağlayan ve proğramlayan yaradanın gönderdiği program dışına çıkmamalıyız. Çünkü yaradanın proğramı hem vücudumuz, hem de kainat için geçerlidir ve bunlar uyumlu olmak zorundadır.
Uyumsuzluk, felaket demektir.
Burda insiyatif tamamen insanın kendisine verilmiştir. Ya nefsini aklın ve inancın doğrultusunda biçimleyerek fethederek insan olacaksın, ya da ebedi dünyanı yakarak nefsine köle olacaksın.
Değerli okurlarım; nefs ile mücadele dünyanın en zor işidir, çok büyük bir savaştır. Bu savaşı kazanmak insan olmanın ve İslam olmanın olmazsa olmazıdır. Yaşam boyunca şeytanın ikiz kardeşi olan nefsimizle savaşmak zorundayız. Bu korkunç düşmana karşı uyanık olmalıyız. En ufak bir hata sonumuzu getirir. Çünkü düşman hem çok güçlü, hem de cazibelidir. Her an aklımızı başımızdan alabilecek rüşvetlerle karşımıza çıkabilir. Bu güçlü düşmanın denetimi altına aldığı kimsenin , insani ve İslami girişimleri sahtekarlıktan öteye geçemez artık.
İsrail’li siyonistlerin güven içinde yaşadıkları tek yer Türkiye’dir. Bu durum tarihin eski devirlerinden beri geçerlidir. İspanya’da, Yunanistan’da, Kırım ve Kafkasya’da kıçı her sıkışan Yahudi, koşa koşa Türkiye’ye göç etmiştir.Müslüman coğrafya, onlar için en güvenilir limanlar olagelmiştir..
Bugün çoğu çifte vatandaş olan bu aşağılık yaratıklar, yemek yedikleri kaba pislemekle meşguller.
İstedikleri zaman İsrail’e giderek zamanında göçmen olarak sığındıkları Gazze’deki çocukları katlediyorlar. Sonra da Türkiye’ye dönüp, ellerini kollarını sallayarak dolaşayorlar.
HÜDA PAR tarafından Meclise verilen bir kanun teklifi var. "Katil siyonistler tesbit edilerek vatandaşlıktan çıkarılsın" diye. Altı yüz milletvekili ve liderleri vicdani ve insani değerleri kiraya vermiş olduğundan, iki yıla yakın bir süredir henüz bu kanun teklifi gündeme alınmadı. İspanya, İtalya, Yunanistan, Hollanda ve daha bir çok ülke, siyonistlari ülkelerine sokmuyor. Müslüman olmadığı halde sadece insan olan bu milletleri hayranlıkla, özlemle ve saygıyla izliyorum. Keşke biz de onlar kadar insan olabilsek diye özenti duyuyorum. Yüce Yaradan alemlerin Rabb’idir. Müslüman olmayan kullarına vermiş olduğu bu inayetin önünde saygıyla eğiliyorum. Bizlere de nasip etmesini diliyorum.
Evet, değerli okurlarım.. İnsan olarak, öncelikle kendi içimizdeki şeytandan kurtulmadan, güya başka şeytanlara büyük savaş açmak, samimiyetsizliğin bir göstergesi olur. Kendi kapımızın önünü temizlemeden, genel anlamda temizlikten bahsedemeyiz.
Saygılarımla
İDRİS ORTAKAYA